16 Mayıs 2012 Çarşamba

-


Bu aralar, kor kırmızı dudaklarına yerleştirdiğin buselerin tadından çalıyorum beş  çaylarında, sana dönüyorum mevsim değişince yana yana… Gün batımında sana koşuyorum, sen kokuyorum yalnızlığımda.. Düşünmek istemiyorum ayrılığı hasret tuzağına düşüp, sana karşı gelen duvarlarımı yeşile boyuyorum üstüme eski mecmuaları örtüp… Bir de; hep seni sayıklıyor parmaklarım, hep sana yazıyor kalbim..
Bilmiyorsun; sana feda ettiğim cümleler ömrümün özeti, sensiz yatağım bir kirli çamaşır sepeti..
Sen eskitirken yalnızlığın yollarını, ben yekten kimi gördüysem hep seni sordu, senli günlerime özendi. Düşün ne haldeyim, paramparça şimdi kaşlarım; ne bir sebep sonu hüsran kavgalara, ne bir tını kulaklarımda..
Şimdi, yine aynı gecenin düşüne, yine ömrün dirilişine kelimelerim..
Unutma; umudu yitirdiğin zamanları arkana alıp rüzgara kafa tuttuğunda her ne kadar kulak arkasına atsan da geçmişini, an gelir teker teker karşına çıkar yitirilmiş aşkın çığlığı.. 
Bir de merak ediyorum; ellerinin arasına sıkıştırdığında başını, bir dua daha savursan göğe ve ellerimin arasına yerleştirdiğinde kalbini bir tutam sevgi sözcüğü daha saçsan duvarlara, çok mu dokunur gözlerine ?
Bana soracak olursan; boş ver gitsin dünyayı, sarıl ıslak masallara..
Nesilden nesle bir köprü olsun bu gece buseler, tenin tenime sahip çıksın karanlıkta. Kaybedilen günlere birer ad koyalım, atalım torbaya. Şanslı olan tarihe nispeten süsleyelim fotoğraf karelerini. Açık hava faydasında çekelim içimize aşkın dumanını.
Hadi uzat elini; soru işaretlerine astılar yorgun bedenimi.
Geleceğin huzuruna bir eş duruyor karşında; korkma, kurtar beni..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder